Eskiler “Evvel refik, badel tarik.” derlermiş. Epey zamandır trenle şark yolculuğuna niyetleniyordum ancak güvenlik problemi olan bir bölgede uzun bir yolculuğa çıkabilecek refik bulamıyordum. Nihayetinde, Kürtçeye vakıf bir refikle, Mehmet Özek kardeşimle vurduk yollara. Doğu Ekspresi treniyle Ankara’dan başlayan bir haftalık yolculuğumuz boyunca kara yoluyla Kars, Ağrı ve Van’ı dolaşarak yerel sivil toplum kuruluşlarına misafir olduk. Böylece şarkın tarihi, kültürel ve siyasi atmosferini teneffüs etme fırsatı yakaladık. Van Gölü Ekspresi treniyle karlar altında bir seferle Ankara’ya dönerek yolculuğumuzu tamamladık. Doğu Ekspresi ve Van Gölü Ekspresi trenleriyle şark yolculuğuna çıkmak isteyen ancak muhtelif bahanelerle bu yolculuğunu erteleyen pek çok genç tanıyorum. Bu yazı vesilesiyle bahanelerinizi bir tarafa bırakarak şarkın garba çok yakın olduğunu hissetmeniz temennisindeyim. Yolunuz açık olsun!

DOĞU EKSPRESİ

Doğu Ekspresi,  Ankara-Kırıkkale-Kayseri-Sivas-Erzincan-Erzurum-Kars güzergahında haftanın her günü saat 18.00’de Ankara’dan hareket ediyor ancak yol çalışmalarından dolayı 11 Aralık 2017 tarihine kadar hareket noktası olarak Irmak belirlenmiş. Ankara Garı önünden kalkan ücretsiz otobüslerle Irmak’a gelerek yolculuğumuza buradan başlıyoruz. Trende koltuklu vagon, kuşetli vagon ve yataklı vagon olmak üzere üç çeşit vagon bulunuyor. 13-26 yaş arası genç tarifesiyle koltuklu vagon 36 TL, dört kişilik kuşetli vagon 51 TL, iki kişilik yataklı vagon 106 TL ile ücretlendirilmiş. 24 saatlik uzun bir yolculuk olması hasebiyle kuşetli vagonu tercih ediyoruz. Kuşetli oda ikişer kişilik karşılıklı iki koltuktan oluşuyor ve yukarıdaki iki yatak açılarak dört yataklı bir odaya dönüşüyor. Yanınızda nevresim getirmenize gerek yok, görevliler tarafından paketlenmiş temiz nevresimler dağıtılıyor. Odada bir adet priz ve dört sırt çantası kapasitesinde bagaj bulunuyor. Oda yazlık kıyafetlerle durabilecek kadar iyi ısıtılıyor ancak Kars’ın Türkiye’nin en soğuk şehri olduğunu unutmayın. Kuşetli oda dört kişilik olduğu için trenin tamamen dolması halinde kadınlar ve erkekler ayrılarak odalardaki boşluklar dolduruluyor. Dolayısıyla yolculuğunuza iki veya üç kişi çıkıyorsanız odanıza yabancı birinin yerleştirilme ihtimali var. Eğer odayı tamamen kapatmak isterseniz boş koltukları 38 liralık çocuk tarifesinden satın alabilirsiniz. Yataklı odalarda ise iki yatak, lavabo ve buzdolabı bulunuyor. Yataklı oda kuşetli odadan daha geniş ancak öğrenci bütçesini aşacağı kanaatindeyim. Trenin bir vagonu yemekhane olarak düzenlenmiş. Çay ve kahve servisinin de bulunduğu yemekhanede tavuk sote 12 TL, sandviç 6 TL ile ücretlendirilmiş. Ücret kredi kartı ile ödenebiliyor ancak pek çok yerde internet çekmediği için nakit taşımanızda fayda var. Bununla birlikte trene dışarıdan yiyecek ve içecek getirmek mümkün. Tren ilçelerde 3-5 dakika, illerde 5-10 dakika duraklıyor. Böylece duraklarda market alışverişi yapabilirsiniz. Durağa yaklaşmadan önce internetten yemek siparişi vermeniz halinde ise güzergahtaki restoranlar siparişinizi gara kadar getiriyor. Bu yolla Erzurum’da cağ kebabı yemenizi tavsiye ederim.
Biletinizi yolcu.tcdd.gov.tr adresinden ve TCDD mobil uygulamasından satın alabilirsiniz.

KARS

24 saatlik muazzam bir yolculuğun ardından Kars’a ulaşıyoruz. Uzun bir yolculuk olması sizi korkutmasın. Yatağınıza uzanıp karlı dağları seyrettiğiniz bir tren yolculuğu insanı yormak şöyle dursun adeta dinlendiriyor. Kars bizi oldukça sıcak, -10 dereceyle karşılıyor. Sıcak derken kinaye yapmıyorum, Karslılar -20 dereceye kadar günlük yaşamlarına rahatlıkla devam edebiliyorlar. Kars’ta ilk günümüzde şehri dolaşmaya başlıyoruz. Kars 1877-1918 yılları arasında 40 yıl Rus işgali altında kalmış bir şehir. Birçok kurum halen tarihi Rus binalarını kullanmaya devam ediyor. Şehrin sert Rus intizamıyla kurulmuş sokaklarını hissedebilmek için Kars Kalesi’ne çıkıyoruz. Karslılar “Kaleye çıkan Kars’a tekrar gelir.” diyorlar. Ruslardan kalan ihtişamlı yapıların başında Cheltikov Konağı geliyor. Cheltikov ailesi 93 Osmanlı-Rus Harbi’nden sonra birçok Rus aileyle beraber Kars’a yerleşmiş. Bu aileler 40 yıllık Kars serüvenlerinde Baltık mimarisiyle Kars’ı yeniden inşa etmişler. 1917’de Rus çarının Beyaz Ordusu, Sosyalistlerin Kızıl Ordusuna yenildikten sonra Sovyet Devrimi gerçekleşmiş. Devrimciler Kars’ta bulunan subayları hain ilan ederek Sovyet topraklarına dönmelerine izin vermeyince Cheltikov ailesi Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmış. Baltık mimarisiyle inşa edilmiş ihtişamlı binalardan bir diğeri ise Vali Konağı. 1883’te yapılan bina aynı zamanda Kars Antlaşması’nın imzalandığı yer olarak biliniyor. Hikayeye göre, Rusların şehri ele geçirmesinin ardından halk arasında domuz ürünlerinin şehre yayıldığı dedikodusu çıkmış. Bu dedikoduyu fırsat bilen Erzurumlu bir tüccar şehre toptan mal getirerek kısa sürede zengin olmuş ve Vali Konağı’nı inşa etmiş. Baltık mimarisiyle yapılan büyük binaların soğuk iklimlerde nasıl ısıtılabildiğini merak ederdim. Baltık mimarisi “peç” adını verdiği sistemle, şömineden çıkan sıcak havayı duvarlar arasındaki boşluklarda dolaştırarak bu problemi aşmayı başarmış.
Kars’a kadar gelmişken meşhur kaz etini tatmak için restoran aramaya başlıyoruz. Bu sırada sokak aralarında kaz pazarlarıyla karşılaşıyoruz. Canlı kazın tanesi 130 liraya satılıyor ancak bir kazın dörtte birine tekabül eden bir porsiyon kaz restoranlarda 70 liraya satılıyor. Siz de kaz eti yemeden dönmek istemiyorsanız Ocakbaşı Restoranı tercih edebilirsiniz.
Kars’ta ikinci günümüzde şehre bir saat mesafedeki Ani Harabeleri’ne gitmeye karar veriyoruz. Şehir merkezinden Ani Harabeleri’ne hafta içi her gün dolmuş kalkıyor ancak dolmuşlar hafta sonu çalışmıyor. Hal böyle olunca biz de otostopla yollara düşüyoruz. Doğu’da otostop çekmenin tehlikeli olduğunu düşünebilirsiniz ancak daha önce Mardin’e kadar otostopla gitmiş biri olarak söyleyebilirim ki korkulacak hiçbir şey yok. Ani, Türkiye-Ermenistan sınırını ayıran Arpaçay boyunca kurulan ve UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde bulunan 12 asırlık bir şehir. Sultan Alparslan, Malazgirt’ten 7 sene önce Ani’yi fethederek Anadolu’da ilk Cuma namazını Ani Katedrali’nde kılmış ve Şehristan adında ilk Türk şehrini burada kurmuş. Sultan Alparaslan’ın Ani surlarına işlettiği “Batı’ya yürüyen aslan” figüründen etkilenmemek mümkün değil. Hele bir de Batı’ya yürüyüşümüzün hızlandığı şu zamanlardan geçerken…
Akşam saatlerinde Ağrı’ya geçmek istiyoruz ancak Kars’tan Ağrı’ya saat 10.30’da olmak üzere günde sadece bir otobüs kalkıyor. Biz de Kars-Erzurum otobüsüyle Horasan’a geçerek oradan da Erzurum-Ağrı otobüsüne binmeye karar veriyoruz. Horasan’da otobüsü beklerken buz gibi havada bir Anadolu kahvesine giriyoruz. Bir çaya 5 lira verilen şehirlerden çayın 50 kuruş olduğu bir şehre geldiğimiz için acayip mutluyuz. Kar suyuyla yapılan, kıtlamayla içtiğimiz çayın tadı hala damağımda…

AĞRI

İki saatlik otobüs yolculuğuyla Ağrı’ya ulaşıyoruz. Ağrı ne yazık ki epey geri kalmış bir şehir. Meşhur Ağrı dönerini yedikten sonra zaman kaybetmeden Doğubeyazıt’a geçiyoruz. Doğubeyazıt, İran sınırında olması hasebiyle Ağrı’yı aratmayacak kadar hareketli bir ilçe. Hatta bize refakat eden arkadaşımız İran’a gidebileceğimizi söylüyor. “Nasıl gideceğiz?” diyorum, “Burada sorun değil, otobüse binince bir yolu bulunuyor.” diyor. Doğubeyazıt ovasını olanca ihtişamıyla seyreden İshak Paşa Sarayı’na çıkıyoruz. Çıldır Valisi İshak Paşa adına 99 yıllık inşa sürecinin ardından 1784’te tamamlanan saray, dünyada kalorifer sistemi kullanılan ilk saray olma özelliğini taşıyor. 366 odalı sarayın som altın kapısı 1917 Rus ihtilalinde Moskova’ya kaçırılmış. Saray hakkında birçok hikaye anlatılıyor. Rivayete göre dağlarda yaşayan çobanların sağdıkları süt özel bir boru tesisatıyla saraya gelerek çeşmelerden akıyormuş. İshak Paşa Sarayı’nın hemen arkasında Kürt alim Ahmedi Hani’nin türbesi bulunuyor. Ahmedi Hani Kürtler nazarında o kadar önemli bir alim ki Doğubeyazıtlılar halen büyük bir yemin edeceklerinde “Sere Xani Baba” (Hani Baba’nın başı için) diyorlar.
Doğubeyazıt’ın her noktasından Ağrı Dağı gözümüze çarpıyor. Ağrı Dağı hakkında asırlardır kimseye faydası dokunmamış bir tartışmadan haberdarsınızdır; “Hz. Nuh’un gemisi nerede karaya oturdu?” Bugün birçok görüş arasından Ağrı Dağı, Cudi Dağı, Musul ve Şam görüşleri üzerinde yoğunlaşılmış. Ağrı Dağı görüşü Tevrat’taki “Gemi Ararat dağlarına oturdu.” beyanını esas alıyor ancak muhalifler “ararat” kelimesinin dağlık bölge anlamında cins bir kelime olduğunu söylüyor. Cudi Dağı görüşü ise Kur’an-ı Kerim’deki “Gemi Cudi’ye oturdu.” ayetini ve Hz. Nuh’un “Ya Rabbi, beni bereketli topraklara indir.” duasını esas alıyor. Bu duaya binaen Ağrı Dağı’nın yaşama elverişli olmadığı, Cudi Dağı’nın ise yaşama elverişli olduğu delil gösterilerek Ağrı Dağı görüşü çürütülmüş. Bir yandan da Cudi Dağı görüşüne muhalif Elmalılı tefsirinde, “cudi” kelimesinin yüksek yer anlamında cins bir kelime olduğunu söylemiş. Herhalde bize düşen, Allahualem demekten başka bir şey değil.

VAN – TATVAN – VAN GÖLÜ EKSPRESİ

İki günlük Ağrı gezimizin ardından dört saatlik otobüs yolculuğuyla Van’a ulaşıyoruz. Van’ın yaz aylarında gezilmesi gereken bir şehir olduğu söyleniyor. Öyle ki Van Gölü etrafındaki Gevaş ve Erdemli ilçeleri yaz aylarında Akdeniz şehirlerini aratmıyormuş. Zaten Vanlılar da Van Gölü’ne, deniz diyorlar. Van’a kadar gelmişken meşhur Van kahvaltısı yapmadan dönmek istemiyoruz. Batı’da Van kahvaltısı adı altında soygunculuk yapan işletmelerden Van’da da epey var. Yolculuklarımda edindiğim naçizane bir tecrübedir; gittiğiniz şehrin yöresel yemeklerini tatmak isterseniz meşhur olmayan yerleri de rahatlıkla tercih edebilirsiniz. Van’da görülmesi gereken yerlerin başında Van Kalesi geliyor. 30 asırlık muazzam bir kale olmasına rağmen Van Kalesi de Doğulu olmanın bedelini ödüyor. Bu denli tarihi bir kale Batı’da inşa edilseydi dünya çapında tanınacağından şüphe yok. Van Kalesi’nin ardından, vaktimiz kısıtlı olduğu için İran ürünlerinin satıldığı Büyük Rus Pazarı’nı pas geçerek, Akdamar Adası’na gitmek istiyoruz ancak hava muhalefetinden dolayı tekneler çalışmıyor. Akdamar Kilisesi, Kudüs’ten kaçırılarak 14 asır önce Van’a getirilen Hakiki Haç’ı korumak amacıyla inşa edilmiş. İnanması güç ancak kilisenin duvarlarında Van Gölü Canavarı’nı andıran figürler bulunuyor. Bize refakat eden Vanlı ağabeyimiz, Van Gölü Canavarı’nın 1993’te Türkiye gündemine düşmüş olmasına rağmen 1993’ten önce de Vanlı ninelerin bu hikayeyi torunlarına anlattığını söylüyor. Hatta o kadar ki Van Gölü Canavarı, 1889’da İstanbul’da yayınlanan Saadet Gazetesi’ne manşet olmuş. Habere göre, Ahlat sahilinde abdest almak için göl kenarına inen bir adamı bacağından yakalayan canavar, 25 metre zıpladıktan sonra adamı göle çekmiş. Haberin sonunda yapılan yorum ise hayli ilginç; “İlk bakışta böyle bir rivayetin külliyen asılsız olmasına hükmetmek lazım gelir. Çünkü bunda akıl, fikir ve zihne uyan bir cihet yoktur. Fakat ravileri çok ve bir de musibete duçar olan şahsın arkadaşları tarafından şahit olunarak gelen bir haber olmasına bakılınca insanın hayret etmemesi imkansız görülür.”
Ertesi sabah trenimizin hareket edeceği Bitlis Tatvan’a doğru yola çıkıyoruz. Van’dan Tatvan’a feribotla dört saatte, kara yoluyla iki saatte ulaşılıyor. Bitlis’in, Türkiye’nin en fazla kar yağışı alan şehri olduğunu Tatvan’da yaşayarak öğreniyoruz. Geceyi yoğun kar yağışı altında geçirerek sabah 5’de meşhur Avşor çorbasını tatmak üzere uyanıyoruz. Avşor çorbası, büryan etinden yapılan ve sadece sabah 5-9 saatleri arasında içilebilen bir çorba. Tuzlu su anlamına gelen avşoru da içtikten sonra dönüşe hazırız.
Van Gölü Ekspresi, Ankara’dan Salı ve Pazar günleri saat 11.00’de, Tatvan’dan Salı ve Perşembe günleri saat 08.00’de hareket ediyor. Tatvan-Muş-Elazığ-Malatya-Sivas-Kayseri-Kırıkkale-Ankara güzergahında 26 saat süren seferler, Doğu Ekspresi treniyle aynı özelliklerdeki trenlerle ve aynı ücretlerle yapılıyor. Van Gölü Ekspresi’nde, Doğu Ekspresi’ne nazaran daha az yolcu olduğu için dört kişilik kuşetli odada iki kişi kalma ihtimaliniz yüksek. Doğu Ekspresi’nin Erzurum durağında cağ kebabı yediğiniz gibi, Van Gölü Ekspresi’nin Kayseri durağında mantı yiyebileceğinizi unutmayın.