25 Mart 2019 Pazartesi

KUDÜS NASIL ANLAŞILABİLİR?


KUDÜS NASIL ANLAŞILABİLİR?


Kudüs, insanlık için hem mesabe hem de mesafedir. Kudüs, insanın yaratılışından itibaren tüm insanlığın vicdanını içinde barındıran bir zemine yani Mescid-i Aksa’ya sahiptir. Mescid-i Aksa’nın kalbi, zaman zaman Yahudiler için zaman zaman da Müslümanlar için atmıştır. Yahudiler bu mesafenin pek farkına varamadılar. Kendilerine bu mesafede rehberlik eden elçileri öldürdüler. Allah buyuruyor: “Kuşku yok ki iman edenlerin, insanlar içinde en amansız düşmanlarının yahudiler ve şirk koşanlar olduğunu göreceksin. Yine, onlar arasında iman edenlere sevgi bakımından en yakın olanların da, "Biz hıristiyanız" diyenler olduğunu göreceksin. Çünkü bunların içinde (insaflı) keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.” Maide-82


          Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı


                           Fotoğraf: İsmail Yasin Avcı

Yürü kardeşim! ayağına kudüs gücü gelsin şiarıyla mesafeler kat etmeye niyetlendik. Ancak işgal altında bulunan ve ayaklarımızın bizi merhamet ve adalet yerine sadece merhameti götürecek olmamızdan dolayı bizi bir adım daha ileri taşıyamamasına rağmen, Mekke ve Medine’nin yanında, “Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” ayeti emrince mübarek kılınmış çevresiyle Kudüs, bize bir adım daha atma gücü verdi.

         Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı

Kudüs, Arz ile semanın buluştuğu ortak noktadır. Yüreklerdeki namaz silinmedikçe Kudüs taptaze kalacak. Kudüs mesabesi, Müslümanlar için en kıymetli zamanların yaşandığı anlarda ilk kıble olma özelliği ile ayrı bir öneme haizdir. Kabe ile yeni kıblenin değişmesi, Kudüs mesabesine son vermedi; ayrıca Mescid-i Aksa ile Mescid-i Harem’in ve diğer mescid ve Camii'lerin mesafesini birbirine daha yaklaştırdı.
Beyt-i Makdis diye adlandırılan mabedin ismi sonradan Mescid-i Aksa olmuştur. Aksa kelimesi “en uzak” anlamında kullanılır. Mekke’ye olan uzaklığından dolayı bu isim verilmiştir. Mescid-i Aksa'yı Yahudiler de kutsal kabul etmekte ve bu bölgeye Süleyman'ın inşa ettiği tapınağa nispetle Tapınak Tepesi adını vermektedirler. İnşası Süleyman peygamber tarafından yapılan Beyti Makdis, Babil hükümdarı Nabukattnazar ve birçok hükümdar tarafından tahrip edilmiştir. Persler, Bâbilleri yenmiş ve yahudilerin tekrar eski topraklarına gelmeleri ve tapınaklarını inşa etmelerine izin vermiştir. Böylece M.Ö. 515’te tapınak tekrar yapılmıştır. Ancak M.S. 70 senesinde Romalılar tarafından tekrar yıkılmıştır. Beyt-i Makdis’in bulunduğu yer yeniden uzun süre boş kaldı fakat burası kutsal kabul edildiği için kalıntıları halen korunuyordu.
Kudüs yolculuğumuz Atatürk Haavalanı'ndan kalkış, Ben Gurion Havaalanı'ndan inişle başlamış oldu. Perşembe günü 23.00 gibi başladığımız yolculuğumuz, Ben Gurion Havaalanı'na saat 01.00 sularında Cuma günü inişle son buldu. Havaalanı’nda 60 şekel vererek Mescid-i Aksa'ya ulaştık.
           
                                        Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı

İlk gün sabah namazını Kıble Mescid’inde eda ettik. Mescidi Aksa sınırları içerisinde yer alan Kıble Mescidi, Mervan bin Abdülmelik tarafından yaptırılmış olup zaman zaman hasar görmesi, eski ihtişamını günümüze kadar koruyamamıştır. Selahaddin Eyyübi'nin hocası Nurettin Zengi tarafından yaptırılan; ama ömrü vefa etmediği için Selahaddin Eyyübi'nin Kudüs'ün fethini izleyen günlerde bizzat kendisi tarafından mescide yerleştirilen minber, 1967 tarihinde Avusturyalı bir fanatiğin saldırısı sonucu kullanılamaz hale gelmiştir. 2005 yılında Ürdün, Türkiye, Endonezya ve Pakistanlı ustalar birleşerek bir çivi bile çakmadıkları çivisiz yeni minberi yerine koymuştur.
         Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı
 
                         Fotoğraf: İsmail Çetinkaya
Kıble mescidi büyük yeşil kapılarıyla sizi kucaklar, kubbesi ile size mimarinin güzel örneklerini sunar, Zekeriyya mihrabı ile sizi Allah'a yaklaştırır. Namaz sonrası mescidin önünde hurma ve zencefil ikramını neredeyse hiç eksik etmeyen kardeşlerimizin yanı sıra “ila Gazze” nidalarıyla Gazzeli esir kardeşlerimize yardım toplayan kardeşlerimiz, dayanışmanın en güzel örneklerini sergilemektedirler.
           
                        Fotoğraf: Selman Faris Kılıç

Kıble mescidinin hemen yanında bulunan mescid ise kemerlerini yapan Abdülmelik bin Mervanın çocukları Süleyman ve Velid olduğu için ismi Mervan Mescidi olarak kalmıştır. Abdülmelik bin Mervan, Annesi mescide adadığı kızı Hz. Meryem’in hatırası için bir bölümü kapatmıştır. Meryem validemizin hakkında çekilen filmde kaldığı oda buradaki odayı çağrıştırmakta. Meryem validemizin annesinin ismi İslami kaynaklarda Hanne olarak geçmektedir. Bu ismin İbranicesi Hanna, Latincesi ise Anna‘dır. Âl-i İmrân suresinin 33-37. ayetleri arasında “İmrân’ın karısı” şeklinde ismi açıkça belirtilmeden Meryem validemizin annesinden ve onun, kızı Meryem’i Allah’a adamasından bahsedilmektedir.
                          Fotoğraf: Ekrem Tecim

Mervan Mescidi haçlı işgalinden Selahaddin Eyyübi’nin fethine kadar ahır olarak kullanıldı. Mervan mescidinin sütunlarının alt köşelerinde atlarını bağlamak için açtıkları delikli bölmeler hala mevcut. 1917'den 1996'ya kadar Mervan mescidi karanlıklara mahpus kalmış, Kudüs muhafızı Raid Salah öncülüğünde Kudüslü kardeşlerimizin girişimleriyle mescid açılmıştır. Mescidin bir koridoru Türk bir mermer ustası kardeşimiz tarafından yaptırılmış olup herkes tarafından Türk Koridoru ismiyle anılmıştır.
                         Fotoğraf: Ekrem Tecim

Kubbetüs sahra Mescid-i Aksa’da inşa edilen ilk mesciddir. Kubbetüs sahra yaklaşık 687-691 tarihlerinde Emevi halifesi Abdülmelik bin Mervan tarafından yaptırılmıştır. Mescid-i Aksa hareminin bir sembolü olarak gördüğümüz altın kubbeli, mavi çinili olarak sekizgen biçimde olan cami Kubbetü’s- Sahra’dır.
        Fotoğraf: Ekrem Tecim

Kubbetüs Sahranın içinde asılı olduğuna inanılan mukaddes taşı, Kanuni Sultan Süleyman’ın alt tarafı kaplattığı iddiası kulaktan kulağa günümüze kadar ulaşmıştır. Ama bu iddialar gerçeklikle örtüşmemektedir. Yahudiler, başlangıç kayası diye adlandırdıkları muallak kayasını, Mesih’in Dünya'ya indiğinde insanları bu kaya üzerinden tebliğe çağıracağı inanışından ötürü kutsal sayarlar.
        
        Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı
       Fotoğraf: Turist

Hz. Ömer Camii

Kudüs fethedilir, Patrik, İslam kumandanı Ebu Ubeyde bin Cerrah’a şehri ancak devlet başkanına vereceğini söyler. Hz. Ömer yola çıkar ama tek bir binek vardır. Bineğe bir Hz. Ömer biner bir köle biner.  Hz. Ömer şimdiki adı “Tekbir Dağı” olan tepede tekbir çekerek kölesine yola devam mesajı verir. Şehre binek üstünde köle girdiğinden saygı da yuları tutan Hz. Ömer’e değil köleye sunulur. Köle halkı ikaz eder ve halka kendisinin köle, devlet başkanının yuları tutan kişi olduğunu söyler.
        Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı

Kudüs’ün Ortodoks Patriği Hz. Ömer’e haber göndererek, şehrin anahtarını teslim almaya davet etti. Hz. Ömer Kudüs’e girdiğinde öğle namazı vakti gelmişti. Patrik, Kıyamet Kilisesi’nde namazını kılmasını teklif etti; ancak Hz.Ömer, bir gün şehirdeki Müslümanların kendisinin namaz kıldığı yerde camii inşa için hak iddia edebilecekleri endişesiyle teklifi geri çevirdi.
     
 Fotoğraf: Mehmet Özek                                    Kıyamet Kilisesi

Bilal-i Habeşî, Hz. Muhammed(s.a.v.) bu dünyadan ayrıldıktan sonra hiç ezan okumamıştır. Bilal-i Habeşî'nin okuduğu ezanı özleyen Halife Hz. Ömer, Kudüs’te geçirdiği günlerin birinde Hazreti Peygamberin müezzini Bilal’i çağırarak ondan ezanı okumasını istedi. Bilal-i Habeşi(r.a.) Rasulullah’ın(s.a.v.) vefatından sonra hiç ezan okumadığını ve okumamaya karar verdiğini; fakat Halife’nin hatırı ve Kudüs’ün fethi için bir defaya mahsus olarak bu emri yerine getireceğini söyledi. Ashabın ileri gelenleriyle birlikte Hz. Ömer uzun müddet hıçkıra hıçkıra ağladı.
Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethettiğinde yayınladığı ferman
   “Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Allah’ın kulu, Müminlerin Emiri Ömer bin Hattab’in İlya (Kudüs) halkına verdiği emandır. Bu emanı, canlarına, mallarına, kilise ve mabetlerine, hastalarına, sağlıklılarına ve sair halka vermiştir. Kiliseleri Müslümanlarca kullanılmayacak ve yıkılmayacaktır. Kiliseden ve arsasından, Hıristiyanların haçından ve mallarından hiçbir şey eksiltilmeyecektir. Din değiştirmeleri için baskı yapılmayacak, hiçbiri bu uğurda zorlanmayacaktır. İlya’da onlarla birlikte hiçbir Yahudi oturmayacaktır. İlya halkı Medain halkı gibi cizye verecektir. Buradan ayrılarak Rum’a (Bizans) ve Lusut’a (Lusus) gitmekte serbesttirler. Ayrılan kimsenin canı ve malı gideceği yere varıncaya kadar güvendedir. Şehirde kalanlar da güvendedirler. İlya halkından mabetlerini ve haçlarını bırakıp mallarıyla birlikte Rum’a gitmek isteyenlerin canları, malları ve haçları gidecekleri yere varıncaya kadar güvencededir. Falan savaştan önce, orada oturan herhangi bir kimse de, dilerse İlya halkı gibi cizye vermek şartıyla orada kalabilir, dilerse Rum’a da gidebilir. Allah’ın ahdi ve Resulü’nün, halifelerin ve müminlerin zimmeti, üzerlerine düşen cizyeyi verdikleri sürece burada yazıldığı şekildedir.”


Kudüs Kapıları

Kudüs eski şehri çevreleyen surların, 7 kapısı bulunmaktadır. Ancak bu kapılardan içeri giriş sağlanmaktadır. Bunlardan 6’sı Kanuni döneminde yeniden inşa edilmiş olup, Kanuni’nin yaptırdığına dair kitabeleri yer almaktadır. Sadece “Yeni Kapı” Sultan İkinci Abdulhamid döneminde açılmıştır, ancak kitabesi yoktur. Rahmet kapısı ya da altın kapı olarak bilinen kapı, Hz. Ömer zamanında güvenlik önlemleri için kapattırdığı bilinmektedir. Ayrıca burada İmam gazalinin İhya'sını yazdığı söylenmektedir.
1) Şam Kapısı (Damascus Gate), diğer isimleri: Bab el-Amud, Nablus Kapısı, Shechem Kapısı, Kolonlar Kapısı diğer bir ismiyle Şehitler Kapısıdır. 7 kapıdan sadece en büyüğü değil; aynı zamanda en güzelidir. Kapı Süleyman Surları üzerinde bulunur, kapının hemen önünde ise Sultan Süleyman Caddesi geçer. Yine cadde üzerindeki bugün mesken olarak kullanılan Osmanlı yapısı Kudüs Mevlevihanesi'ne yakındır. Şam kapısında güvenlik gerekçesiyle 1 İsrail kontrol ve gözetleme kulesi varken şu an bu sayı 3’e yükselmiş vaziyettedir.
                       
                       Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı

2-) Aslanlı Kapı (Bab el-Asvad / Lions' Gate), üzerindeki aslan motiflerinden ötürü bu isim verilmiştir. 1967 yılında burayı işgal eden İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan ve Genelkurmay Başkanı Yitzhak Rabin bu kapıdan içeri girmiştir.
                         
                           Fotoğraf: Selman Faris Kılıç

3-) Mağribliler Kapısı (Bab el-Mağribi / Dung Gate). Mağriplilerin iskan edilmesinden ötürü bu ad verilmiş ve ağlama duvarına ve yahudi mahallesine buradan başlanarak alan açılmıştır.
         Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı
          Meğâribe Mahallesi’nin yıkımdan önceki görünümü

4-) Nebî Davud Kapısı, (Babü'n-Nebi) Siyon Kapısı da denir. Davud peygamberin kabri burada olduğu iddia edilmektedir.

5-) Halil Kapısı (Bab el-Halil / Hebron Gate / Yafa Kapısı). Kânûnî Sultan Süleyman tarafından Kudüs’ün Yafa Kapısı girişine yazdırılan “La ilahe illallah İbrahim halilullah” kitabesi, üç dinin ortak atası olan bir peygamber öne çıkarılarak burada yaşayan Yahudi ve Hristiyanların hakları da gözetilmiştir.
                                 Fotoğraf: Mehmet Özek   

6-) Sahira Kapısı (Herod Kapısı), Selahadin Eyyubi 1187’de Kudüs’ü yeniden fethederken, şehre tam bu noktadan girmiştir. “Sâhira” yani “Uyanık kalanlar” ismi verilmiştir.
7-) Yeni Kapı (Bab el-Cedid / New Gate), Abdülhamit tarafından bu kapı yaptırıldığı için Abdülhamid Kapısı da denir.
144 dönümlük Mescid-i Aksa’ya yani Beytü'l-Makdis'e de şu dokuz kapıdan girilir: Bab el-Esbat; Bab el-Hutta; Bab el-Gavanima; Bab en-Nazır (Meclis Kapısı); Bab el-Hadid; Bab el-Kataniye (Pamukçular Kapısı); Bab el-Tahare; Babü's-Silsile (Zincir Kapısı); Bab el-Mağribe’dir.

El Halil

Hebron Protokolü
Batı Şeria'daki %15-%20 oranında İsrail işgal bölgesinde bir şehirdir. Resmi olarak Filistin'e bağlıdır. Yahudilerin 4 kutsal şehrinden biridir. Hebron (El Halil) Protokolü ya da Hebron Sözleşmesi, 7 Ocak 1997'de başlayan ve 15-17 Ocak arasında imzalamayla sonuçlanan yeniden düzenleme amaçlı protokol. Protokolde İsrail'i Başbakan Benjamin Netanyahu temsil ederken Filistin Ulusal Yönetimi'ni Yaser Arafat temsil etmiştir.
25 Şubat 1994 Yahudi yerleşimci Baruch Goldstein, Halil İbrahim Camii’nde M-16 otomatik silahıyla ateş açarak 29 kişiyi öldürdü ve 125 kişiyi de yaraladı. Hz. İbrahim Camii’nde dua eden Filistinlileri öldürmesi Filistinlilerin buradaki güvenlikleri için garanti istemelerine sebep oldu. Barış sürecini engelleyebilecek şiddet olayları yaşansa da 15 Ocak 1997 tarihinde Filistinlilerin güvenlik ile ilgili güvence isteklerine cevaben El Halil görüşmeleri sonuçlandı ve protokol imzalandı. Protokol uyarınca, İsrail’in Batı Şeria’daki El Halil’in kentinin %80’inden çekilerek Filistin Özerk Yönetimine bırakması öngörülmüş ayrıca 1997 Mart ayından 1998 ortasına kadar Batı Şeria’nın kırsal kesiminden de aşamalı olarak çekilmesi kabul edilmiş Filistin topraklarının kesin statüsü ileri bir tarihe bırakılmıştır. Bu protokol ile şehir H1 ve H2 olarak ikiye ayrılmış oldu. Tamamen Filistinlilerden oluşan H1 bölgesi Filistin yönetiminde kalırken, 400 Yahudi yerleşimci ile 40.000 Filistinlinin yaşadığı H2 bölgesi İsrail yönetimine verilmiştir. Ancak, protokol El Halil'deki durumu düzeltmeye yetmedi. El Halil Protokolü'nü takiben iki taraf 21 Ocak 1997'de El Halil Uluslararası Geçici Mevcudiyeti'nin yeniden tesisi ile ilgili antlaşmayı imzaladı. Bu antlaşma ile Norveç, İtalya, Danimarka, İsveç, İsviçre ve Türkiye'den gelen 180 kişi ile Uluslararası Geçici Mevcudiyet oluşturuldu ve bunun koordinasyonu Norveç'in sorumluluğuna verildi.
Katliam sonrasında camii 9 aydan fazla bir süre kapalı tutulduktan sonra yarısının sinagog olarak düzenlendiği görülmüştür. Camiinin statüsü Hebron protokolü ile kabul edildiği şekliyle aynen devam etmekte olup, Müslümanların ve Yahudilerin her yıl 10’ar günlük kutsal günlerinde camiinin/sinagog’un tamamını kullanma hakları bulunmaktadır.
El Halil’de çarşıda gezerken gözümüze ilişen tel örgüler, işgalcilerin attığı taş ve çöplerden korunmak için örülmüş. Tel örgüler bizi adeta açık hava hapishanesinde olduğumuz kanısını hissettiriyor.
         Fotoğraf: Ekrem Tecim     

         Fotoğraf: İsmail Yasin Avcı

Halil İbrahim Cami
193 devletin tam üye olduğu Birleşmiş Milletler Örgütünün Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu UNESCO’nun Dünya Mirası Komitesinin 41. celsesi 2-12 Temmuz günleri arasında Polonya’nın Krakow şehrinde yapıldı. Söz konusu Dünya Mirası Komitesi 7 Temmuz 2017 günkü oylamasında tarihi El Halil kentindeki Hz. İbrahim Camiinin bir ‘Filistin Mirası’ olduğuna 12 lehte, üç aleyhte ve altı çekimser oyla karar verdi. Bu karar İsrail ve ABD tarafından kültürel değil siyasi bir karar olarak nitelendirildi. Yahudi halkının atalarının gömülü olduğu kabirleri barındıran bu mağara, Kudüs’te bulunan Hz. Süleyman Mabedinden (Beyt-ül-Makdis / Harem el Şerif) sonra onlar için en kutsal ikinci mekandır.
                              
                                 Fotoğraf: Mehmet Özek     

Hz. İshak ve eşi Rivka’nın bulunduğu kabirler Müslümanlara ayrılan kısımda, Hz. İbrahim ve eşi Sara’nın kabirleri iki kısmın arasında, Hz. Yakup (İsrail) ile eşi Lea’nın kabirleri Yahudilere ayrılan ve sinagoga çevrilen kısımda bulunuyor. Caminin bölünmüş kısımları yılda onar gün karşılıklı olarak Müslüman ve Yahudi ziyaretçilere açılıyor.

                  
          Fotoğraf: Mehmet Özek     
                    Fotoğraf: Mehmet Özek    
                  
        Fotoğraf: Mehmet Özek     

                                     
                     Fotoğraf: Mehmet Özek      



Sessizliğimizin kaybettirdiği savaş
Senin savaşı yalnız vermeni
Sensizliğimizin kazandırdığı esaret 
Seni bize tutsak etti



Kaldır o tülünü

Ört şamdanın üstünü
Bize düşen cesaretin
Artık kaldır esaretini
Yazan: Mehmet Özek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Güncel Yazı

Kuran'da anlatılan hayvanlar: İlk sıra sağdan sola 1: Koyun (الضَّـأْنُ) Enam 143. Keçi (الـمَـعْـزُ) Enam 143. Koyun/Keçi (غَـنَمٌ) Ena...