KUDÜS NASIL ANLAŞILABİLİR?
Kudüs, insanlık için hem mesabe hem
de mesafedir. Kudüs, insanın yaratılışından itibaren tüm insanlığın vicdanını
içinde barındıran bir zemine yani Mescid-i Aksa’ya sahiptir. Mescid-i Aksa’nın
kalbi, zaman zaman Yahudiler için zaman zaman da Müslümanlar için atmıştır.
Yahudiler bu mesafenin pek farkına varamadılar. Kendilerine bu mesafede
rehberlik eden elçileri öldürdüler. Allah buyuruyor: “Kuşku yok ki iman
edenlerin, insanlar içinde en amansız düşmanlarının yahudiler ve şirk koşanlar
olduğunu göreceksin. Yine, onlar arasında iman edenlere sevgi bakımından en
yakın olanların da, "Biz hıristiyanız" diyenler olduğunu göreceksin.
Çünkü bunların içinde (insaflı) keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük
taslamazlar.” Maide-82
Fotoğraf: İsmail Yasin Avcı
Yürü
kardeşim! ayağına kudüs gücü gelsin şiarıyla mesafeler kat etmeye niyetlendik.
Ancak işgal altında bulunan ve ayaklarımızın bizi merhamet ve adalet yerine
sadece merhameti götürecek olmamızdan dolayı bizi bir adım daha ileri
taşıyamamasına rağmen, Mekke ve Medine’nin yanında, “Bir gece, kendisine bazı
âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek
kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O,
gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” ayeti emrince mübarek kılınmış
çevresiyle Kudüs, bize bir adım daha atma gücü verdi.
Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı
Kudüs,
Arz ile semanın buluştuğu ortak noktadır. Yüreklerdeki namaz silinmedikçe Kudüs
taptaze kalacak. Kudüs mesabesi, Müslümanlar için en kıymetli zamanların
yaşandığı anlarda ilk kıble olma özelliği ile ayrı bir öneme haizdir. Kabe ile yeni kıblenin değişmesi, Kudüs
mesabesine son vermedi; ayrıca Mescid-i Aksa ile Mescid-i Harem’in ve diğer mescid ve Camii'lerin mesafesini
birbirine daha yaklaştırdı.
Beyt-i Makdis diye
adlandırılan mabedin ismi sonradan Mescid-i Aksa olmuştur. Aksa kelimesi “en
uzak” anlamında kullanılır. Mekke’ye olan uzaklığından dolayı bu isim
verilmiştir. Mescid-i Aksa'yı Yahudiler de kutsal kabul etmekte ve bu bölgeye
Süleyman'ın inşa ettiği tapınağa nispetle Tapınak Tepesi adını vermektedirler.
İnşası Süleyman peygamber tarafından yapılan Beyti Makdis, Babil hükümdarı
Nabukattnazar ve birçok hükümdar tarafından tahrip edilmiştir. Persler,
Bâbilleri yenmiş ve yahudilerin tekrar eski topraklarına gelmeleri ve
tapınaklarını inşa etmelerine izin vermiştir. Böylece M.Ö. 515’te tapınak
tekrar yapılmıştır. Ancak M.S. 70 senesinde Romalılar tarafından tekrar
yıkılmıştır. Beyt-i Makdis’in bulunduğu yer yeniden uzun süre boş kaldı fakat
burası kutsal kabul edildiği için kalıntıları halen korunuyordu.
Kudüs yolculuğumuz Atatürk
Haavalanı'ndan kalkış, Ben Gurion Havaalanı'ndan inişle başlamış oldu. Perşembe
günü 23.00 gibi başladığımız yolculuğumuz, Ben Gurion Havaalanı'na saat 01.00
sularında Cuma günü inişle son buldu. Havaalanı’nda 60 şekel vererek Mescid-i
Aksa'ya ulaştık.
İlk
gün sabah namazını Kıble Mescid’inde eda ettik. Mescidi Aksa sınırları
içerisinde yer alan Kıble Mescidi, Mervan bin Abdülmelik tarafından yaptırılmış
olup zaman zaman hasar görmesi, eski ihtişamını günümüze kadar koruyamamıştır.
Selahaddin Eyyübi'nin hocası Nurettin Zengi tarafından yaptırılan; ama ömrü
vefa etmediği için Selahaddin Eyyübi'nin Kudüs'ün fethini izleyen günlerde
bizzat kendisi tarafından mescide yerleştirilen minber, 1967 tarihinde
Avusturyalı bir fanatiğin saldırısı sonucu kullanılamaz hale gelmiştir. 2005
yılında Ürdün, Türkiye, Endonezya ve Pakistanlı ustalar birleşerek bir çivi
bile çakmadıkları çivisiz yeni minberi yerine koymuştur.
Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı
Fotoğraf: İsmail Çetinkaya
Kıble
mescidi büyük yeşil kapılarıyla sizi kucaklar, kubbesi ile size mimarinin güzel
örneklerini sunar, Zekeriyya mihrabı ile sizi Allah'a yaklaştırır. Namaz
sonrası mescidin önünde hurma ve zencefil ikramını neredeyse hiç eksik etmeyen
kardeşlerimizin yanı sıra “ila Gazze” nidalarıyla Gazzeli esir kardeşlerimize
yardım toplayan kardeşlerimiz, dayanışmanın en güzel örneklerini
sergilemektedirler.
Kıble mescidinin hemen yanında bulunan mescid ise kemerlerini yapan Abdülmelik bin Mervanın çocukları Süleyman ve Velid olduğu için ismi Mervan Mescidi olarak kalmıştır. Abdülmelik bin Mervan, Annesi mescide adadığı kızı Hz. Meryem’in hatırası için bir bölümü kapatmıştır. Meryem validemizin hakkında çekilen filmde kaldığı oda buradaki odayı çağrıştırmakta. Meryem validemizin annesinin ismi İslami kaynaklarda Hanne olarak geçmektedir. Bu ismin İbranicesi Hanna, Latincesi ise Anna‘dır. Âl-i İmrân suresinin 33-37. ayetleri arasında “İmrân’ın karısı” şeklinde ismi açıkça belirtilmeden Meryem validemizin annesinden ve onun, kızı Meryem’i Allah’a adamasından bahsedilmektedir.
Mervan
Mescidi haçlı işgalinden Selahaddin Eyyübi’nin fethine kadar ahır olarak kullanıldı.
Mervan mescidinin sütunlarının alt köşelerinde atlarını bağlamak için açtıkları
delikli bölmeler hala mevcut. 1917'den 1996'ya kadar Mervan mescidi
karanlıklara mahpus kalmış, Kudüs muhafızı Raid Salah öncülüğünde Kudüslü
kardeşlerimizin girişimleriyle mescid açılmıştır. Mescidin bir koridoru Türk
bir mermer ustası kardeşimiz tarafından yaptırılmış olup herkes tarafından Türk
Koridoru ismiyle anılmıştır.
Kubbetüs sahra Mescid-i Aksa’da inşa
edilen ilk mesciddir. Kubbetüs sahra yaklaşık 687-691 tarihlerinde Emevi
halifesi Abdülmelik bin Mervan tarafından yaptırılmıştır. Mescid-i Aksa
hareminin bir sembolü olarak gördüğümüz altın kubbeli, mavi çinili olarak
sekizgen biçimde olan cami Kubbetü’s- Sahra’dır.
Fotoğraf: Ekrem Tecim
Kubbetüs Sahranın içinde asılı
olduğuna inanılan mukaddes taşı, Kanuni Sultan Süleyman’ın alt tarafı
kaplattığı iddiası kulaktan kulağa günümüze kadar ulaşmıştır. Ama bu iddialar
gerçeklikle örtüşmemektedir. Yahudiler, başlangıç kayası diye adlandırdıkları
muallak kayasını, Mesih’in Dünya'ya indiğinde insanları bu kaya üzerinden
tebliğe çağıracağı inanışından ötürü kutsal sayarlar.
Fotoğraf: Turist
Hz. Ömer Camii
Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı
Kudüs’ün Ortodoks Patriği Hz. Ömer’e haber göndererek, şehrin anahtarını teslim almaya davet etti. Hz. Ömer Kudüs’e girdiğinde öğle namazı vakti gelmişti. Patrik, Kıyamet Kilisesi’nde namazını kılmasını teklif etti; ancak Hz.Ömer, bir gün şehirdeki Müslümanların kendisinin namaz kıldığı yerde camii inşa için hak iddia edebilecekleri endişesiyle teklifi geri çevirdi.
Bilal-i Habeşî, Hz. Muhammed(s.a.v.) bu dünyadan ayrıldıktan sonra hiç ezan okumamıştır. Bilal-i Habeşî'nin okuduğu ezanı özleyen Halife Hz. Ömer, Kudüs’te geçirdiği günlerin birinde Hazreti Peygamberin müezzini Bilal’i çağırarak ondan ezanı okumasını istedi. Bilal-i Habeşi(r.a.) Rasulullah’ın(s.a.v.) vefatından sonra hiç ezan okumadığını ve okumamaya karar verdiğini; fakat Halife’nin hatırı ve Kudüs’ün fethi için bir defaya mahsus olarak bu emri yerine getireceğini söyledi. Ashabın ileri gelenleriyle birlikte Hz. Ömer uzun müddet hıçkıra hıçkıra ağladı.
Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethettiğinde
yayınladığı ferman
“Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Allah’ın kulu, Müminlerin Emiri Ömer bin
Hattab’in İlya (Kudüs) halkına verdiği emandır. Bu emanı, canlarına, mallarına,
kilise ve mabetlerine, hastalarına, sağlıklılarına ve sair halka vermiştir.
Kiliseleri Müslümanlarca kullanılmayacak ve yıkılmayacaktır. Kiliseden ve
arsasından, Hıristiyanların haçından ve mallarından hiçbir şey
eksiltilmeyecektir. Din değiştirmeleri için baskı yapılmayacak, hiçbiri bu
uğurda zorlanmayacaktır. İlya’da onlarla birlikte hiçbir Yahudi oturmayacaktır.
İlya halkı Medain halkı gibi cizye verecektir. Buradan ayrılarak Rum’a (Bizans)
ve Lusut’a (Lusus) gitmekte serbesttirler. Ayrılan kimsenin canı ve malı
gideceği yere varıncaya kadar güvendedir. Şehirde kalanlar da güvendedirler. İlya
halkından mabetlerini ve haçlarını bırakıp mallarıyla birlikte Rum’a gitmek
isteyenlerin canları, malları ve haçları gidecekleri yere varıncaya kadar
güvencededir. Falan savaştan önce, orada oturan herhangi bir kimse de, dilerse İlya
halkı gibi cizye vermek şartıyla orada kalabilir, dilerse Rum’a da gidebilir.
Allah’ın ahdi ve Resulü’nün, halifelerin ve müminlerin zimmeti, üzerlerine
düşen cizyeyi verdikleri sürece burada yazıldığı şekildedir.”
Kudüs Kapıları
Kudüs eski şehri çevreleyen surların, 7 kapısı bulunmaktadır. Ancak bu kapılardan içeri giriş sağlanmaktadır. Bunlardan 6’sı Kanuni döneminde yeniden inşa edilmiş olup, Kanuni’nin yaptırdığına dair kitabeleri yer almaktadır. Sadece “Yeni Kapı” Sultan İkinci Abdulhamid döneminde açılmıştır, ancak kitabesi yoktur. Rahmet kapısı ya da altın kapı olarak bilinen kapı, Hz. Ömer zamanında güvenlik önlemleri için kapattırdığı bilinmektedir. Ayrıca burada İmam gazalinin İhya'sını yazdığı söylenmektedir.
1)
Şam Kapısı (Damascus Gate), diğer isimleri: Bab el-Amud, Nablus Kapısı, Shechem
Kapısı, Kolonlar Kapısı diğer bir ismiyle Şehitler Kapısıdır. 7 kapıdan sadece
en büyüğü değil; aynı zamanda en güzelidir. Kapı Süleyman Surları üzerinde
bulunur, kapının hemen önünde ise Sultan Süleyman Caddesi geçer. Yine cadde
üzerindeki bugün mesken olarak kullanılan Osmanlı yapısı Kudüs Mevlevihanesi'ne
yakındır. Şam kapısında güvenlik gerekçesiyle 1 İsrail kontrol ve gözetleme
kulesi varken şu an bu sayı 3’e yükselmiş vaziyettedir.
2-)
Aslanlı Kapı (Bab el-Asvad / Lions' Gate), üzerindeki aslan motiflerinden ötürü
bu isim verilmiştir. 1967 yılında burayı işgal eden İsrail Savunma Bakanı Moşe
Dayan ve Genelkurmay Başkanı Yitzhak Rabin bu kapıdan içeri girmiştir.
3-)
Mağribliler Kapısı (Bab el-Mağribi / Dung Gate). Mağriplilerin iskan
edilmesinden ötürü bu ad verilmiş ve ağlama duvarına ve yahudi mahallesine
buradan başlanarak alan açılmıştır.
Meğâribe Mahallesi’nin yıkımdan
önceki görünümü
4-) Nebî Davud Kapısı, (Babü'n-Nebi) Siyon Kapısı da denir. Davud peygamberin kabri burada olduğu iddia edilmektedir.
5-) Halil Kapısı (Bab el-Halil /
Hebron Gate / Yafa Kapısı). Kânûnî
Sultan Süleyman tarafından Kudüs’ün Yafa Kapısı girişine yazdırılan “La ilahe
illallah İbrahim halilullah” kitabesi, üç dinin ortak atası olan bir peygamber
öne çıkarılarak burada yaşayan Yahudi ve Hristiyanların hakları da
gözetilmiştir.
6-)
Sahira Kapısı (Herod Kapısı), Selahadin Eyyubi 1187’de Kudüs’ü yeniden
fethederken, şehre tam bu noktadan girmiştir. “Sâhira” yani “Uyanık kalanlar”
ismi verilmiştir.
7-) Yeni Kapı (Bab el-Cedid / New
Gate), Abdülhamit tarafından bu kapı yaptırıldığı için Abdülhamid Kapısı da
denir.
144 dönümlük Mescid-i Aksa’ya yani
Beytü'l-Makdis'e de şu dokuz kapıdan girilir: Bab el-Esbat; Bab el-Hutta; Bab
el-Gavanima; Bab en-Nazır (Meclis Kapısı); Bab el-Hadid; Bab el-Kataniye
(Pamukçular Kapısı); Bab el-Tahare; Babü's-Silsile (Zincir Kapısı); Bab
el-Mağribe’dir.
Hebron Protokolü
Batı Şeria'daki %15-%20 oranında
İsrail işgal bölgesinde bir şehirdir. Resmi olarak Filistin'e bağlıdır.
Yahudilerin 4 kutsal şehrinden biridir. Hebron (El Halil) Protokolü ya da
Hebron Sözleşmesi, 7 Ocak 1997'de başlayan ve 15-17 Ocak arasında imzalamayla
sonuçlanan yeniden düzenleme amaçlı protokol. Protokolde İsrail'i Başbakan
Benjamin Netanyahu temsil ederken Filistin Ulusal Yönetimi'ni Yaser Arafat
temsil etmiştir.
25 Şubat 1994 Yahudi yerleşimci
Baruch Goldstein, Halil İbrahim Camii’nde M-16 otomatik silahıyla ateş açarak
29 kişiyi öldürdü ve 125 kişiyi de yaraladı. Hz. İbrahim Camii’nde dua eden
Filistinlileri öldürmesi Filistinlilerin buradaki güvenlikleri için garanti
istemelerine sebep oldu. Barış sürecini engelleyebilecek şiddet olayları
yaşansa da 15 Ocak 1997 tarihinde Filistinlilerin güvenlik ile ilgili güvence
isteklerine cevaben El Halil görüşmeleri sonuçlandı ve protokol imzalandı.
Protokol uyarınca, İsrail’in Batı Şeria’daki El Halil’in kentinin %80’inden
çekilerek Filistin Özerk Yönetimine bırakması öngörülmüş ayrıca 1997 Mart
ayından 1998 ortasına kadar Batı Şeria’nın kırsal kesiminden de aşamalı olarak
çekilmesi kabul edilmiş Filistin topraklarının kesin statüsü ileri bir tarihe
bırakılmıştır. Bu protokol ile şehir H1 ve H2 olarak ikiye ayrılmış oldu.
Tamamen Filistinlilerden oluşan H1 bölgesi Filistin yönetiminde kalırken, 400
Yahudi yerleşimci ile 40.000 Filistinlinin yaşadığı H2 bölgesi İsrail
yönetimine verilmiştir. Ancak, protokol El Halil'deki durumu düzeltmeye
yetmedi. El Halil Protokolü'nü takiben iki taraf 21 Ocak 1997'de El Halil
Uluslararası Geçici Mevcudiyeti'nin yeniden tesisi ile ilgili antlaşmayı
imzaladı. Bu antlaşma ile Norveç, İtalya, Danimarka, İsveç, İsviçre ve
Türkiye'den gelen 180 kişi ile Uluslararası Geçici Mevcudiyet oluşturuldu ve
bunun koordinasyonu Norveç'in sorumluluğuna verildi.
Katliam
sonrasında camii 9 aydan fazla bir süre kapalı tutulduktan sonra yarısının
sinagog olarak düzenlendiği görülmüştür. Camiinin statüsü Hebron protokolü ile
kabul edildiği şekliyle aynen devam etmekte olup, Müslümanların ve Yahudilerin
her yıl 10’ar günlük kutsal günlerinde camiinin/sinagog’un tamamını kullanma hakları
bulunmaktadır.
El Halil’de çarşıda gezerken
gözümüze ilişen tel örgüler, işgalcilerin attığı taş ve çöplerden korunmak için
örülmüş. Tel örgüler bizi adeta açık hava hapishanesinde olduğumuz kanısını
hissettiriyor.
Fotoğraf: Ekrem Tecim
Halil İbrahim Cami
193 devletin tam üye olduğu
Birleşmiş Milletler Örgütünün Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu UNESCO’nun Dünya
Mirası Komitesinin 41. celsesi 2-12 Temmuz günleri arasında Polonya’nın Krakow
şehrinde yapıldı. Söz konusu Dünya Mirası Komitesi 7 Temmuz 2017 günkü
oylamasında tarihi El Halil kentindeki Hz. İbrahim Camiinin bir ‘Filistin
Mirası’ olduğuna 12 lehte, üç aleyhte ve altı çekimser oyla karar verdi. Bu
karar İsrail ve ABD tarafından kültürel değil siyasi bir karar olarak
nitelendirildi. Yahudi halkının atalarının gömülü olduğu kabirleri barındıran
bu mağara, Kudüs’te bulunan Hz. Süleyman Mabedinden (Beyt-ül-Makdis / Harem el
Şerif) sonra onlar için en kutsal ikinci mekandır.
Hz. İshak ve eşi Rivka’nın bulunduğu
kabirler Müslümanlara ayrılan kısımda, Hz. İbrahim ve eşi Sara’nın kabirleri
iki kısmın arasında, Hz. Yakup (İsrail) ile eşi Lea’nın kabirleri Yahudilere
ayrılan ve sinagoga çevrilen kısımda bulunuyor. Caminin bölünmüş kısımları
yılda onar gün karşılıklı olarak Müslüman ve Yahudi ziyaretçilere açılıyor.
Fotoğraf: Mehmet Özek
Fotoğraf: Mehmet Özek
Fotoğraf: Mehmet Özek
Sessizliğimizin kaybettirdiği savaş
Senin savaşı yalnız vermeni
Sensizliğimizin kazandırdığı esaret
Seni bize tutsak etti
Kaldır o tülünü
Ört şamdanın üstünü
Yazan: Mehmet Özek
Senin savaşı yalnız vermeni
Sensizliğimizin kazandırdığı esaret
Seni bize tutsak etti
Kaldır o tülünü
Ört şamdanın üstünü
Bize düşen cesaretin
Artık kaldır esaretini
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder