24 Ağustos 2024 Cumartesi

Kuran'da anlatılan hayvanlar:


İlk sıra sağdan sola

1: Koyun (الضَّـأْنُ) Enam 143. Keçi (الـمَـعْـزُ) Enam 143. Koyun/Keçi (غَـنَمٌ) Enam 146, Taha 18, Enbiya 78. 

2: Aslan (قَـسْـوَرَةٌ). Müddessir 51

3: Arı (الـنَّحْـلُ). Nahl 68

4: Kuş (طَیۡر). Fil 3


İkinci sıra

1: Deve (إِبِلٌ). Deve (جَـمَـلُ). Deve (نَاقَةٌ).

Enam 144, Araf 40/73/77  Hud 64, Yusuf 72, İsra 59, Şuara 155, Kamer 27, Vakıa 55, Haşr 6, Mürselat 33, Tekvir 4, Gaşiye 17, Şems 13

2: Sivrisinek (بَعُوْضَةٌ). Bakara 26

3: İnek (بَقَرَةٌ). Buzağı (عِـجْـلُ). Bakara 67

4: At, Binicilik (خَيْلٌ). Enfal 60


Üçüncü sıra

1: Haşerat (قُمَّلٌ). Araf 133 

2: Maymun (قِرْدٌ). Bakara 65, Maide 60, Araf 166

3: Domuz (خِنْزِيْرٌ). Bakara 173, Maide 3/60, Enam 145, Nahl 115

4: Böcekler, çekirgeler (جَرَادٌ). Araf 133


Dördüncü sıra

1: Sinekler (ذُبابٌ). Hac 73

2: Kurbağa (ضِفْدَعٌ). Araf 133

3: Hüdhüd (هُدْهُدٌ). Neml 20

4: Koyun (نَعْجٌ). Enam 146 


Beşinci sıra

1: Köpek (كَلْبٌ). Araf 176, Kehf 18/22

2: Python (ثُعْبَانٌ) Araf 107, Şuara 32. Yılan (حَيَّةٌ) Taha 20. ( جَآنٌّۭ) Neml 10, Kassas 31

3: Fil (فِيْلٌ). Fil 1

4: Balina (حُوْتٌ) Saffat 142. Yunus (نُّوْنُ) Enbiya 87 .


Altıncı sıra

1: Örümcek (عَنْكَبُوْتٌ). Ankebut 41

2: Kurt (ذِئبٌ). Yusuf 13/14/17

3: Katır (بَعْلٌ). Nahl 8

4: Karınca (نَمْلٌ). Neml 18


Yedinci sıra

1: Karga (غُرَابٌ). Maide 31

2: Eşek (حِمَارٌ). Bakara 259, Nahl 8, Lokman 19, Cuma 5

3: Kelebek (فَرَاشٌ). Karia 4

4: Yaban eşekleri (حِمَارٌ). Müdessir 50



16 Temmuz 2020 Perşembe

Malcolm X ve Şempanze Kartpostalı

1964'te Malcolm X, Muhammed Ali'yi Sonny Liston’a karşı yapacağı Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonası maçında desteklemek için Miami'ye gelmişti.

Miami'de Malcolm X, şempanzenin bu esprili kartpostalını, eski arkadaşı komedyen Redd Foxx, yani “Chicago Red”e gönderdi. Her iki genç de Harlem'deki Jimmy's Chicken Shack'de çalıştı ve birlikte gözlerine kestirdikleri yerleri soyuyorlardı ve birlikte çalışıyorlardı. Takım elbise çalmak ve yeniden satmak, esrar ve diğer küçük suçlarda ortaklardı.
Kartpostalda şunlar yazıyordu:
İç Savaş'tan bu yana yüz yıl geçti ve bu şempanzeler, Amerika'da yaşayan halkımızdan daha fazla tanınma, saygı ve özgürlük kazanıyor, çünkü onları yöneten maymunlar bile bizi yöneten maymunlardan daha mantıklıdır.

Kardeş Malcolm X

25 Mart 2019 Pazartesi

KUDÜS NASIL ANLAŞILABİLİR?


KUDÜS NASIL ANLAŞILABİLİR?


Kudüs, insanlık için hem mesabe hem de mesafedir. Kudüs, insanın yaratılışından itibaren tüm insanlığın vicdanını içinde barındıran bir zemine yani Mescid-i Aksa’ya sahiptir. Mescid-i Aksa’nın kalbi, zaman zaman Yahudiler için zaman zaman da Müslümanlar için atmıştır. Yahudiler bu mesafenin pek farkına varamadılar. Kendilerine bu mesafede rehberlik eden elçileri öldürdüler. Allah buyuruyor: “Kuşku yok ki iman edenlerin, insanlar içinde en amansız düşmanlarının yahudiler ve şirk koşanlar olduğunu göreceksin. Yine, onlar arasında iman edenlere sevgi bakımından en yakın olanların da, "Biz hıristiyanız" diyenler olduğunu göreceksin. Çünkü bunların içinde (insaflı) keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.” Maide-82


          Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı


                           Fotoğraf: İsmail Yasin Avcı

Yürü kardeşim! ayağına kudüs gücü gelsin şiarıyla mesafeler kat etmeye niyetlendik. Ancak işgal altında bulunan ve ayaklarımızın bizi merhamet ve adalet yerine sadece merhameti götürecek olmamızdan dolayı bizi bir adım daha ileri taşıyamamasına rağmen, Mekke ve Medine’nin yanında, “Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” ayeti emrince mübarek kılınmış çevresiyle Kudüs, bize bir adım daha atma gücü verdi.

         Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı

Kudüs, Arz ile semanın buluştuğu ortak noktadır. Yüreklerdeki namaz silinmedikçe Kudüs taptaze kalacak. Kudüs mesabesi, Müslümanlar için en kıymetli zamanların yaşandığı anlarda ilk kıble olma özelliği ile ayrı bir öneme haizdir. Kabe ile yeni kıblenin değişmesi, Kudüs mesabesine son vermedi; ayrıca Mescid-i Aksa ile Mescid-i Harem’in ve diğer mescid ve Camii'lerin mesafesini birbirine daha yaklaştırdı.
Beyt-i Makdis diye adlandırılan mabedin ismi sonradan Mescid-i Aksa olmuştur. Aksa kelimesi “en uzak” anlamında kullanılır. Mekke’ye olan uzaklığından dolayı bu isim verilmiştir. Mescid-i Aksa'yı Yahudiler de kutsal kabul etmekte ve bu bölgeye Süleyman'ın inşa ettiği tapınağa nispetle Tapınak Tepesi adını vermektedirler. İnşası Süleyman peygamber tarafından yapılan Beyti Makdis, Babil hükümdarı Nabukattnazar ve birçok hükümdar tarafından tahrip edilmiştir. Persler, Bâbilleri yenmiş ve yahudilerin tekrar eski topraklarına gelmeleri ve tapınaklarını inşa etmelerine izin vermiştir. Böylece M.Ö. 515’te tapınak tekrar yapılmıştır. Ancak M.S. 70 senesinde Romalılar tarafından tekrar yıkılmıştır. Beyt-i Makdis’in bulunduğu yer yeniden uzun süre boş kaldı fakat burası kutsal kabul edildiği için kalıntıları halen korunuyordu.
Kudüs yolculuğumuz Atatürk Haavalanı'ndan kalkış, Ben Gurion Havaalanı'ndan inişle başlamış oldu. Perşembe günü 23.00 gibi başladığımız yolculuğumuz, Ben Gurion Havaalanı'na saat 01.00 sularında Cuma günü inişle son buldu. Havaalanı’nda 60 şekel vererek Mescid-i Aksa'ya ulaştık.
           
                                        Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı

İlk gün sabah namazını Kıble Mescid’inde eda ettik. Mescidi Aksa sınırları içerisinde yer alan Kıble Mescidi, Mervan bin Abdülmelik tarafından yaptırılmış olup zaman zaman hasar görmesi, eski ihtişamını günümüze kadar koruyamamıştır. Selahaddin Eyyübi'nin hocası Nurettin Zengi tarafından yaptırılan; ama ömrü vefa etmediği için Selahaddin Eyyübi'nin Kudüs'ün fethini izleyen günlerde bizzat kendisi tarafından mescide yerleştirilen minber, 1967 tarihinde Avusturyalı bir fanatiğin saldırısı sonucu kullanılamaz hale gelmiştir. 2005 yılında Ürdün, Türkiye, Endonezya ve Pakistanlı ustalar birleşerek bir çivi bile çakmadıkları çivisiz yeni minberi yerine koymuştur.
         Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı
 
                         Fotoğraf: İsmail Çetinkaya
Kıble mescidi büyük yeşil kapılarıyla sizi kucaklar, kubbesi ile size mimarinin güzel örneklerini sunar, Zekeriyya mihrabı ile sizi Allah'a yaklaştırır. Namaz sonrası mescidin önünde hurma ve zencefil ikramını neredeyse hiç eksik etmeyen kardeşlerimizin yanı sıra “ila Gazze” nidalarıyla Gazzeli esir kardeşlerimize yardım toplayan kardeşlerimiz, dayanışmanın en güzel örneklerini sergilemektedirler.
           
                        Fotoğraf: Selman Faris Kılıç

Kıble mescidinin hemen yanında bulunan mescid ise kemerlerini yapan Abdülmelik bin Mervanın çocukları Süleyman ve Velid olduğu için ismi Mervan Mescidi olarak kalmıştır. Abdülmelik bin Mervan, Annesi mescide adadığı kızı Hz. Meryem’in hatırası için bir bölümü kapatmıştır. Meryem validemizin hakkında çekilen filmde kaldığı oda buradaki odayı çağrıştırmakta. Meryem validemizin annesinin ismi İslami kaynaklarda Hanne olarak geçmektedir. Bu ismin İbranicesi Hanna, Latincesi ise Anna‘dır. Âl-i İmrân suresinin 33-37. ayetleri arasında “İmrân’ın karısı” şeklinde ismi açıkça belirtilmeden Meryem validemizin annesinden ve onun, kızı Meryem’i Allah’a adamasından bahsedilmektedir.
                          Fotoğraf: Ekrem Tecim

Mervan Mescidi haçlı işgalinden Selahaddin Eyyübi’nin fethine kadar ahır olarak kullanıldı. Mervan mescidinin sütunlarının alt köşelerinde atlarını bağlamak için açtıkları delikli bölmeler hala mevcut. 1917'den 1996'ya kadar Mervan mescidi karanlıklara mahpus kalmış, Kudüs muhafızı Raid Salah öncülüğünde Kudüslü kardeşlerimizin girişimleriyle mescid açılmıştır. Mescidin bir koridoru Türk bir mermer ustası kardeşimiz tarafından yaptırılmış olup herkes tarafından Türk Koridoru ismiyle anılmıştır.
                         Fotoğraf: Ekrem Tecim

Kubbetüs sahra Mescid-i Aksa’da inşa edilen ilk mesciddir. Kubbetüs sahra yaklaşık 687-691 tarihlerinde Emevi halifesi Abdülmelik bin Mervan tarafından yaptırılmıştır. Mescid-i Aksa hareminin bir sembolü olarak gördüğümüz altın kubbeli, mavi çinili olarak sekizgen biçimde olan cami Kubbetü’s- Sahra’dır.
        Fotoğraf: Ekrem Tecim

Kubbetüs Sahranın içinde asılı olduğuna inanılan mukaddes taşı, Kanuni Sultan Süleyman’ın alt tarafı kaplattığı iddiası kulaktan kulağa günümüze kadar ulaşmıştır. Ama bu iddialar gerçeklikle örtüşmemektedir. Yahudiler, başlangıç kayası diye adlandırdıkları muallak kayasını, Mesih’in Dünya'ya indiğinde insanları bu kaya üzerinden tebliğe çağıracağı inanışından ötürü kutsal sayarlar.
        
        Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı
       Fotoğraf: Turist

Hz. Ömer Camii

Kudüs fethedilir, Patrik, İslam kumandanı Ebu Ubeyde bin Cerrah’a şehri ancak devlet başkanına vereceğini söyler. Hz. Ömer yola çıkar ama tek bir binek vardır. Bineğe bir Hz. Ömer biner bir köle biner.  Hz. Ömer şimdiki adı “Tekbir Dağı” olan tepede tekbir çekerek kölesine yola devam mesajı verir. Şehre binek üstünde köle girdiğinden saygı da yuları tutan Hz. Ömer’e değil köleye sunulur. Köle halkı ikaz eder ve halka kendisinin köle, devlet başkanının yuları tutan kişi olduğunu söyler.
        Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı

Kudüs’ün Ortodoks Patriği Hz. Ömer’e haber göndererek, şehrin anahtarını teslim almaya davet etti. Hz. Ömer Kudüs’e girdiğinde öğle namazı vakti gelmişti. Patrik, Kıyamet Kilisesi’nde namazını kılmasını teklif etti; ancak Hz.Ömer, bir gün şehirdeki Müslümanların kendisinin namaz kıldığı yerde camii inşa için hak iddia edebilecekleri endişesiyle teklifi geri çevirdi.
     
 Fotoğraf: Mehmet Özek                                    Kıyamet Kilisesi

Bilal-i Habeşî, Hz. Muhammed(s.a.v.) bu dünyadan ayrıldıktan sonra hiç ezan okumamıştır. Bilal-i Habeşî'nin okuduğu ezanı özleyen Halife Hz. Ömer, Kudüs’te geçirdiği günlerin birinde Hazreti Peygamberin müezzini Bilal’i çağırarak ondan ezanı okumasını istedi. Bilal-i Habeşi(r.a.) Rasulullah’ın(s.a.v.) vefatından sonra hiç ezan okumadığını ve okumamaya karar verdiğini; fakat Halife’nin hatırı ve Kudüs’ün fethi için bir defaya mahsus olarak bu emri yerine getireceğini söyledi. Ashabın ileri gelenleriyle birlikte Hz. Ömer uzun müddet hıçkıra hıçkıra ağladı.
Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethettiğinde yayınladığı ferman
   “Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Allah’ın kulu, Müminlerin Emiri Ömer bin Hattab’in İlya (Kudüs) halkına verdiği emandır. Bu emanı, canlarına, mallarına, kilise ve mabetlerine, hastalarına, sağlıklılarına ve sair halka vermiştir. Kiliseleri Müslümanlarca kullanılmayacak ve yıkılmayacaktır. Kiliseden ve arsasından, Hıristiyanların haçından ve mallarından hiçbir şey eksiltilmeyecektir. Din değiştirmeleri için baskı yapılmayacak, hiçbiri bu uğurda zorlanmayacaktır. İlya’da onlarla birlikte hiçbir Yahudi oturmayacaktır. İlya halkı Medain halkı gibi cizye verecektir. Buradan ayrılarak Rum’a (Bizans) ve Lusut’a (Lusus) gitmekte serbesttirler. Ayrılan kimsenin canı ve malı gideceği yere varıncaya kadar güvendedir. Şehirde kalanlar da güvendedirler. İlya halkından mabetlerini ve haçlarını bırakıp mallarıyla birlikte Rum’a gitmek isteyenlerin canları, malları ve haçları gidecekleri yere varıncaya kadar güvencededir. Falan savaştan önce, orada oturan herhangi bir kimse de, dilerse İlya halkı gibi cizye vermek şartıyla orada kalabilir, dilerse Rum’a da gidebilir. Allah’ın ahdi ve Resulü’nün, halifelerin ve müminlerin zimmeti, üzerlerine düşen cizyeyi verdikleri sürece burada yazıldığı şekildedir.”


Kudüs Kapıları

Kudüs eski şehri çevreleyen surların, 7 kapısı bulunmaktadır. Ancak bu kapılardan içeri giriş sağlanmaktadır. Bunlardan 6’sı Kanuni döneminde yeniden inşa edilmiş olup, Kanuni’nin yaptırdığına dair kitabeleri yer almaktadır. Sadece “Yeni Kapı” Sultan İkinci Abdulhamid döneminde açılmıştır, ancak kitabesi yoktur. Rahmet kapısı ya da altın kapı olarak bilinen kapı, Hz. Ömer zamanında güvenlik önlemleri için kapattırdığı bilinmektedir. Ayrıca burada İmam gazalinin İhya'sını yazdığı söylenmektedir.
1) Şam Kapısı (Damascus Gate), diğer isimleri: Bab el-Amud, Nablus Kapısı, Shechem Kapısı, Kolonlar Kapısı diğer bir ismiyle Şehitler Kapısıdır. 7 kapıdan sadece en büyüğü değil; aynı zamanda en güzelidir. Kapı Süleyman Surları üzerinde bulunur, kapının hemen önünde ise Sultan Süleyman Caddesi geçer. Yine cadde üzerindeki bugün mesken olarak kullanılan Osmanlı yapısı Kudüs Mevlevihanesi'ne yakındır. Şam kapısında güvenlik gerekçesiyle 1 İsrail kontrol ve gözetleme kulesi varken şu an bu sayı 3’e yükselmiş vaziyettedir.
                       
                       Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı

2-) Aslanlı Kapı (Bab el-Asvad / Lions' Gate), üzerindeki aslan motiflerinden ötürü bu isim verilmiştir. 1967 yılında burayı işgal eden İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan ve Genelkurmay Başkanı Yitzhak Rabin bu kapıdan içeri girmiştir.
                         
                           Fotoğraf: Selman Faris Kılıç

3-) Mağribliler Kapısı (Bab el-Mağribi / Dung Gate). Mağriplilerin iskan edilmesinden ötürü bu ad verilmiş ve ağlama duvarına ve yahudi mahallesine buradan başlanarak alan açılmıştır.
         Fotoğraf: Ahmet Furkan Bostancı
          Meğâribe Mahallesi’nin yıkımdan önceki görünümü

4-) Nebî Davud Kapısı, (Babü'n-Nebi) Siyon Kapısı da denir. Davud peygamberin kabri burada olduğu iddia edilmektedir.

5-) Halil Kapısı (Bab el-Halil / Hebron Gate / Yafa Kapısı). Kânûnî Sultan Süleyman tarafından Kudüs’ün Yafa Kapısı girişine yazdırılan “La ilahe illallah İbrahim halilullah” kitabesi, üç dinin ortak atası olan bir peygamber öne çıkarılarak burada yaşayan Yahudi ve Hristiyanların hakları da gözetilmiştir.
                                 Fotoğraf: Mehmet Özek   

6-) Sahira Kapısı (Herod Kapısı), Selahadin Eyyubi 1187’de Kudüs’ü yeniden fethederken, şehre tam bu noktadan girmiştir. “Sâhira” yani “Uyanık kalanlar” ismi verilmiştir.
7-) Yeni Kapı (Bab el-Cedid / New Gate), Abdülhamit tarafından bu kapı yaptırıldığı için Abdülhamid Kapısı da denir.
144 dönümlük Mescid-i Aksa’ya yani Beytü'l-Makdis'e de şu dokuz kapıdan girilir: Bab el-Esbat; Bab el-Hutta; Bab el-Gavanima; Bab en-Nazır (Meclis Kapısı); Bab el-Hadid; Bab el-Kataniye (Pamukçular Kapısı); Bab el-Tahare; Babü's-Silsile (Zincir Kapısı); Bab el-Mağribe’dir.

El Halil

Hebron Protokolü
Batı Şeria'daki %15-%20 oranında İsrail işgal bölgesinde bir şehirdir. Resmi olarak Filistin'e bağlıdır. Yahudilerin 4 kutsal şehrinden biridir. Hebron (El Halil) Protokolü ya da Hebron Sözleşmesi, 7 Ocak 1997'de başlayan ve 15-17 Ocak arasında imzalamayla sonuçlanan yeniden düzenleme amaçlı protokol. Protokolde İsrail'i Başbakan Benjamin Netanyahu temsil ederken Filistin Ulusal Yönetimi'ni Yaser Arafat temsil etmiştir.
25 Şubat 1994 Yahudi yerleşimci Baruch Goldstein, Halil İbrahim Camii’nde M-16 otomatik silahıyla ateş açarak 29 kişiyi öldürdü ve 125 kişiyi de yaraladı. Hz. İbrahim Camii’nde dua eden Filistinlileri öldürmesi Filistinlilerin buradaki güvenlikleri için garanti istemelerine sebep oldu. Barış sürecini engelleyebilecek şiddet olayları yaşansa da 15 Ocak 1997 tarihinde Filistinlilerin güvenlik ile ilgili güvence isteklerine cevaben El Halil görüşmeleri sonuçlandı ve protokol imzalandı. Protokol uyarınca, İsrail’in Batı Şeria’daki El Halil’in kentinin %80’inden çekilerek Filistin Özerk Yönetimine bırakması öngörülmüş ayrıca 1997 Mart ayından 1998 ortasına kadar Batı Şeria’nın kırsal kesiminden de aşamalı olarak çekilmesi kabul edilmiş Filistin topraklarının kesin statüsü ileri bir tarihe bırakılmıştır. Bu protokol ile şehir H1 ve H2 olarak ikiye ayrılmış oldu. Tamamen Filistinlilerden oluşan H1 bölgesi Filistin yönetiminde kalırken, 400 Yahudi yerleşimci ile 40.000 Filistinlinin yaşadığı H2 bölgesi İsrail yönetimine verilmiştir. Ancak, protokol El Halil'deki durumu düzeltmeye yetmedi. El Halil Protokolü'nü takiben iki taraf 21 Ocak 1997'de El Halil Uluslararası Geçici Mevcudiyeti'nin yeniden tesisi ile ilgili antlaşmayı imzaladı. Bu antlaşma ile Norveç, İtalya, Danimarka, İsveç, İsviçre ve Türkiye'den gelen 180 kişi ile Uluslararası Geçici Mevcudiyet oluşturuldu ve bunun koordinasyonu Norveç'in sorumluluğuna verildi.
Katliam sonrasında camii 9 aydan fazla bir süre kapalı tutulduktan sonra yarısının sinagog olarak düzenlendiği görülmüştür. Camiinin statüsü Hebron protokolü ile kabul edildiği şekliyle aynen devam etmekte olup, Müslümanların ve Yahudilerin her yıl 10’ar günlük kutsal günlerinde camiinin/sinagog’un tamamını kullanma hakları bulunmaktadır.
El Halil’de çarşıda gezerken gözümüze ilişen tel örgüler, işgalcilerin attığı taş ve çöplerden korunmak için örülmüş. Tel örgüler bizi adeta açık hava hapishanesinde olduğumuz kanısını hissettiriyor.
         Fotoğraf: Ekrem Tecim     

         Fotoğraf: İsmail Yasin Avcı

Halil İbrahim Cami
193 devletin tam üye olduğu Birleşmiş Milletler Örgütünün Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu UNESCO’nun Dünya Mirası Komitesinin 41. celsesi 2-12 Temmuz günleri arasında Polonya’nın Krakow şehrinde yapıldı. Söz konusu Dünya Mirası Komitesi 7 Temmuz 2017 günkü oylamasında tarihi El Halil kentindeki Hz. İbrahim Camiinin bir ‘Filistin Mirası’ olduğuna 12 lehte, üç aleyhte ve altı çekimser oyla karar verdi. Bu karar İsrail ve ABD tarafından kültürel değil siyasi bir karar olarak nitelendirildi. Yahudi halkının atalarının gömülü olduğu kabirleri barındıran bu mağara, Kudüs’te bulunan Hz. Süleyman Mabedinden (Beyt-ül-Makdis / Harem el Şerif) sonra onlar için en kutsal ikinci mekandır.
                              
                                 Fotoğraf: Mehmet Özek     

Hz. İshak ve eşi Rivka’nın bulunduğu kabirler Müslümanlara ayrılan kısımda, Hz. İbrahim ve eşi Sara’nın kabirleri iki kısmın arasında, Hz. Yakup (İsrail) ile eşi Lea’nın kabirleri Yahudilere ayrılan ve sinagoga çevrilen kısımda bulunuyor. Caminin bölünmüş kısımları yılda onar gün karşılıklı olarak Müslüman ve Yahudi ziyaretçilere açılıyor.

                  
          Fotoğraf: Mehmet Özek     
                    Fotoğraf: Mehmet Özek    
                  
        Fotoğraf: Mehmet Özek     

                                     
                     Fotoğraf: Mehmet Özek      



Sessizliğimizin kaybettirdiği savaş
Senin savaşı yalnız vermeni
Sensizliğimizin kazandırdığı esaret 
Seni bize tutsak etti



Kaldır o tülünü

Ört şamdanın üstünü
Bize düşen cesaretin
Artık kaldır esaretini
Yazan: Mehmet Özek

10 Eylül 2018 Pazartesi

Göbeklitepe ve Güneydoğu'da 4 Gün 4 Şehir


"Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden iyi olmadığını", demiş Şemsi Tebrizi bu söz üzerine Tarihin bilinen sıfır noktasına yolculuk yapmaya karar verdik. Rotamızı Göbeklitepe'ye çevirdik...
Esenyurt Yediveren Derneği tarafından organize edilen liseli öğrencilere yönelik yarışma sonucunda başarılı olan iki kişi ile “4 gün 4 şehir” projesi kapsamında Adıyaman, Mardin, Şanlıurfa ve Gaziantep şehirlerini görme fırsatını yakaladık.
Bu organizasyonda başarılı olan Ömer Yılmaz ve Sezer Ekiz ile 4 gün sürecek gezimiz için biletlerimizi aldık. Gidiş uçağımız Sabiha Gökçen’de olduğu için asrın projesi Marmaray ile hedefimize köprü altından ulaşmış olduk. Dönüşte ise Metrobüs ile köprü üstünde seyahatimizi neticelendirdik. Tabiri caizse İstanbul'un altından girdik üstünden çıktık.
Yolculuğa çıkmadan evvel yapılması gerekenlere geçelim;
***Yolculuğa çıkmadan önce mutlaka bir taslak hazırlanmalı.
***Fotoğraf makinesi ile gidenler gideceği yerlerden en güzel pozlar ile geri dönmek istiyorlarsa, hangi açıdan güzel pozlar yakalayabilirim? sorusunu Google’a ve bilirkişilere sormalıdır.  
***Gezilecek yerlerde mutlaka görmeyi düşlediğiniz yerler olmalı. Şairin dediği gibi hedefe varmayan mızrak utansın.
***Tarih bazen kendi kendisini anlatır. Müzeler bu anlatının en canlı tanığıdır. Gezdiğiniz illerde mutlaka müzeleri ziyaret etmelisiniz. Not: 400’e yakın Müze ve Örenyeri, 18 yaş altı öğrencilere ücretsiz olup 18 yaş üstündeki tüm öğrencilere asgari bir ücret karşılığında kapılarını açmaktadır.
***Camii ve mescid ziyaretleri sırasında Tahiyyetü'l-mescid namazını kılmaya özen gösterin. Bir mescide ziyaret için giden kimse orada nafile olarak iki rekat namaz kılar. Tahiyye; selam vermek demektir. Tahiyyetü'l-mescid, mescidin selâmlanması, saygı gösterilmesi demek ise de esasında mescidlerin sahibi olan Allah'a saygı ve tâzim anlamını içermektedir. Bu bakımdan Peygamberimiz "Biriniz mescide girdiğinde, oturmadan önce iki rek‘at namaz kılsın" buyurmuştur (Müslim, “Salâtü'l müsâfirîn”, 11).   
***Peygamberler, Sahabeler veya İslam büyüklerinin mezarı varsa rotanızı ona göre ayarlamanız ve ruhlarına Fatiha göndermeniz önemle rica olunur.      
Allah alemi yaratıp onu mahlukatla şereflendirdi,
Varlıkların en şereflisi olarak da insanı yarattı,
Ey gönül; hakkı arama hususunda seyahatlere çık,
İlim deryasında bir denizci ol.                                                
                                                                                  Seydi Ali Reis- Miratul Memalik

Yolculuğumuzun ilk günü 14.00 civarında Adıyaman havaalanına inişimizi gerçekleştirdik. Adıyaman yolculuğuna çıkmadan önce yaptığım araştırmalar sonucu Adıyaman’ın, Malatya’dan 1954 yılında ayrıldığı bilgisini edindim. Havaalanı kapısında Abdullah Can kardeşimiz bizi karşıladı. Karakuş Tümülüsü’ne doğru çıktık yola. Karakuş tepesinden Adıyaman manzarasını seyre daldık. Meraklı gözler ile Adıyaman Atatürk Barajı manzarasını seyrettik. Ardından vaktimizin bize tanıdığı sürenin son demlerinde birkaç poz verdik.

ADIYAMAN
Rotamızı bu sefer Adıyaman medeniyetinin kalıcı örneklerinden bir diğeri olan Cendere Köprüsü’ne çevirdik. 3200 yıl öncesinde yapılmış olan bu köprü binlerce yıldır insanın hüznü, kederini; sevinç ve neşesinin ortak paydası olmuş. Ne kadar da garip değil mi? Anlat desen anlatamaz; ama insanlık tarihinin bilinen en eski ve en devamlı şahidi. Cendere Köprüsünde piknik yapan, yüzen insanlar zamanın ruhunu iliklerine kadar hissetmekte gayet kararlı görünüyorlardı. Biz de bitik ayaklarımızı köprü eteğinde debisi sürekli artan akan suya soktuk ve ferahladık.


Huzuru bir anlık hissettiğimiz nadir mekanlardan birine veda etmek bizi zorlasa da vakit tamam oldu. Biz de Nemrut’u görmeye niyetlendik; fakat bize kendini bu sefer göstermedi. Lpg'li aracımız eğim yüzünden dağa ulaşamadı. Bir ara aracı bırakıp tırmanmak aklımıza geldiyse de akşam çöktüğünden dolayı dönüş yoluna koyulduk. Komagene kralı 1. Antiochos’un atalarından Arsames tarafından M.Ö.3. yy’da kurulan Arsemia Antik kentini ziyaret ettik.


Bugün çok iyi bildiğimiz İfk hadisesinin önemli bir parçası olan; ama ismini pek anımsayamadığımız ve şu an kabri şerifi Adıyaman'da bulunan sahabeyi gelin birlikte anımsayalım. İfk Olayı üzerine nazil olan Nur Sûresi 11.ayet, Hz. Aişe ile Hz. Safvan b. Muattal’ın beraatını ilan eden bu âyetlerin bir kısmına bakalım: (Peygamber’in eşine) bu ağır iftirayı uyduranlar şüphesiz sizin içinizden bir guruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük sanmayın, aksine o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan her bir kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun karşılığı ceza) vardır. Onlardan (elebaşılık yapıp) bu günahın büyüklüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır. Resulullah'ın: Ben onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum! dediği kutlu sahabeye selam olsun.


MARDİN
Mardin durağımızda Şükrü Kaba ve Mahmut Dağaşan bizleri karşıladı. Mardin evleri olarak tanınan Eski Mardin, tepeden yamaca doğru sıra sıra dizilmiş, güneşin kızıla boyadığı ev manzaraları ile bizleri tarihin bile anlatamadığı medreselerin misafirperverliğinde karşıladı. İki katlı olarak inşa edilen Kasımiye medresenin avlusunda küçük bir havuz bulunuyor. Medresede eğitim öğretimin devam ettiği yıllarda, yıldızların havuz üzerindeki yansımasından faydalanılarak astronomi dersleri verilmiş. Halk arasında havuzu besleyen çeşmenin “Hayat Çeşmesi” olduğuna inanılıyor. Suyun çıkması ile birlikte hayat başlar, havuza giden yolda gençlik orta yaş ve yaşlılık dönemleri yaşanır. Havuzdan çıkan su Mezopotamya’ya dökülerek toprağa karışıyor. Yine özüne, toprağa dönüyor, onunla bütünleşiyor.

Mardin müzesi, yeni evlenenler için fotoğraf albümlerini biriktirdikleri mekanlar sunmanın yanı sıra tarih kapısını dileyen kimselere aralamaktadır. Mardin'de gezilmesi, görülmesi gereken yerler: Ulu Camii, Zinciriye Medresesi, Kasımiye Medresesi, Sabancı Müzesi, Latifiye Cami, Mardin Müzesi, Kırklar Kilisesi, Fırfırlı Cami, Bakırcılar Çarşısı, Tarihi Postane Binası, Keldan Klisesi, Olgunlaşma Enstitüsü... Geceyi Kızıltepe’de bir köy evinde geçirdikten sonra sabah Mardin Ulu Camiyi ziyaret için evden ayrıldık. Cami tadilat nedeniyle kapalı olduğundan dolayı içeri giremedik.



ŞANLIURFA
Urfa, Makedonya kralı Büyük İskender’in bütün Ön Asya’yı Çin’e kadar fethetmesi vefat edince de komutanları arasında paylaştırılmasıyla tarih sahnesine çıkar. Komutanlarından Antiyochus’un ölümünden sonra Seleucus tek başına Suriye bölgesinde ve bütün büyük Asya’da Hindistan’a kadar Babilonya denilen bu bölgede 21 yıl hüküm sürdü. Bu sebeple bu devlete Selefkoslar devleti denildi. Selefkoslar M.Ö.132 yılında İranlılar tarafından yıkıldı. Bölgede bu tarihten itibaren Osrhoene ismi ile bir şehir devleti kuruldu. Urfa her ne kadar bağımsız bir devlet görünüyordu ise de daha çok Roma’nın güdümünde bir devletti. Zaman zaman Roma’nın müdahalesi ile krallar değişiyor, yeni kral Roma tarafından tayin ediliyordu. İyaz bin Ganem Urfa halkı ile anlaştı. Güneydoğu Anadolu’nun diğer şehirlerinin halkı da Urfa barış şartlarına göre, Müslümanlarla barış yaptılar. Böylece Urfa miladi 637–38 yılında fethedildi. Bu tarihten itibaren halkı Müslüman olan Urfa, bir daha bu değerden vazgeçmemiştir. Urfa valilik sitesinden geniş malumata ulaşabilirsiniz.
Urfa gezimiz sırasında bizleri Mehmet Bozdal ve Hüseyin Bozdal ağırladı. İlk durağımız Urfa’nın meşhur Balıklıgöl ve çevresi oldu. Balıklıgöl hakkında efsaneler çok olmakla birlikte en yaygın olanı balıkların zehirli olduğu ve yenilemediği olanıdır. İbrahim (AS) sütunlar arasına gerilen halattan ateşe fırlatılır. Odun yığınlarının ortasına düşer düşmez ateş yerine burası bir göl olur. Atılan odunlar balığa dönüşür. Hemen yanı başında küçük bir göl daha vardır. Balıklar yandıkları için üzerinde kara lekeler bulunur. Göle Halilürrahman Gölü adı verilir.



“Birecik önünden Fırat köprüsü ile geçilip Ruha’ya varıldı. İbrahim aleyhisselamın makamı ziyaret edilip” diye devam edilen Seydi Ali Reis’in Miratul Memalik eserinde bahsedilen 1553 tarihli gezisi sırasında “Ruha” diye bahsettiği Urfa’nın ta kendisidir. Biz de İbrahim aleyhisselamın makamını ziyaret ettik.

Şanlıurfa’da 10.000 yıl öncesine dayandığına inanılan Neolitik döneme ait Göbeklitepe, ilk tapınağın dolayısıyla yeryüzündeki ilk inancın merkezi olması yönüyle bilinenlerin yeniden sorgulanması açısından son derece önemlidir. Bu bölgede yaklaşık 20 tapınak tespit edilmiş ve şu ana kadar yalnızca 6 tapınak gün ışığına çıkartılmıştır. Bununla birlikte mevcut Göbeklitepe yanında yeni alanlar kazılmaktadır.



Şanlıurfa’nın en çok turist çektiği mekanlarından birisi de köyünün sular altında kaldığı Halfeti ilçesidir. Halfeti’nin bazı köyleri, 2000 yılında yapılan barajla sular altında kaldı. Cittaslow Uluslararası Koordinasyon Komitesince 2013 yılında "sakin şehir" olarak anılan Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesi, özellikle hafta sonları günlük 10 binin üzerinde yerli ve yabancı turiste ev sahipliği yapmaktadır. Tekne turu 15 tl; kiralama 200-400 tl arası değişmektedir.



GAZİANTEP
Fırat nehrinin çevresini güzelleştirdiği Gaziantep, baklava ve antepfıstığı ile bir markadır.  Ömeriye Camii, Tarihi Yenihan, 100. yıl parkı, Bakırcılar Çarşısı, Gaziantep Arkeoloji Müzesi, Şahinbey Savaş Müzesi, Medusa Cam Müzesi, Zeugma Mozaik Müzesi, Gümrük Han, Gaziantep Kalesi zamanın ruhunu yansıtan önemli eserlerin bulunduğu mekanlardır...



Sonuç Yerine
Güneydoğu bölgesi Milli Mücadele yıllarından itibaren sadece farklı sorunlarla uğraşmamış; bu sorunlarla da farklı biçimde uğraşmışlar. Gayrı müslimler bir olmuş buna karşı Güneydoğu halkı birlik olmuş. Hala birlik olan bu halk, Suriye’den gelenler ile de birlik olmayı başarmıştır. Avrupa’nın bu insanlık çağında tahammül bile edemediği mültecilere biz en iyi örnek olmaya devam edeceğiz. Çünkü bu geçmişten aldığımız bir emanettir.
Türkiye genelinde müze ve ören yerlerini ziyaret edenlerin sayısı 2013-2017 yıllarını kapsayan 5 yıllık dönemde yaklaşık 170 milyon kişi oldu. Özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesi bu yönüyle geniş bir yelpaze sunmaktadır.

                               
Çiğköftesi tescilli Adıyaman, kahvaltısı bir başka olan Mardin, sabah kahvaltılarında nohut dürüm, akşam yemeklerinde ciğeri çokça tüketilen Şanlıurfa, baklavası ve antepfıstığı ile Gaziantep siz ziyaretçilerini bekliyor…
WORD için aşağıdaki linke TIKLAYINIZ.
https://drive.google.com/file/d/1oGXu_UO0wobjSspYNQEkpcXcM0BlMRjf/view?usp=sharing

Güncel Yazı

Kuran'da anlatılan hayvanlar: İlk sıra sağdan sola 1: Koyun (الضَّـأْنُ) Enam 143. Keçi (الـمَـعْـزُ) Enam 143. Koyun/Keçi (غَـنَمٌ) Ena...